Bir şehir düşünün Prehistorik dönemden kalıntılar sergilesin. Bir şehir düşünün, İberlerden, Romalılardan, Vizigotlardan ve Endülüs Emevilerinden sağlam bir şekilde ayakta kalan eserleriyle sizi büyülesin. Bir şehir düşün adına şiirler ve romanlar yazılsın, resimler çizilsin ve bir şehir düşünün, şehrin aşkından ölünsün… Evet burası Ronda! İspanya’nın Endülüs Bölgesinde, Malaga’ya 100 km uzaklıkta, virajlı yollardan, heybetiyle sizleri büyüleyen ulu dağlarından sonra karşınıza çıkan, nadide ve nazlı Ronda… Güzel mi güzel Ronda!
Masalsı şehir Ronda
Bu şehir hakkında anlatacak o kadar şey var ki, inanın hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Asırlar boyunca birçok ressama, şaire ve yazara ilham kaynağı olan bu kent satırlara sığar mı bilmem, ama bir şeyden çok eminim daha gezmeye başlamadan, işinizi arayacak ve ‘Evet istifamı veriyorum, çünkü buradan dönemiyorum’ dedirtecek bir şehir. Sıradışı bir coğrafyası var zaten, tamamen dağlık, tabi ki mimari yapıda bu coğrafyaya ayak uydurmuş, ona göre şekil almış. Yol boyunca gördüğüm ulu dağlar, zeytin ağaçları, nehirler, yeşil tarlalar ve bahar mevsiminden dolayı gelin gibi bezenmiş çiçekli ağaçlar gözlerimin önünde…
Heyecanlıydım… Magribilerin, İspanya’dan çekilirken teslim ettikleri son noktalardan birindeydim ne de olsa… Ronda’nın en hareketli caddesi olan, Calle de La Bola’dan aşağıya doğru yürümeye başladım. Bembeyaz badanalı evler, ferforjeli balkonlar, o balkonlardan sarkan sardunyalar, daracık sokaklar… Fotoğraflamaya çalışmak kenti yetersiz kalır. Ama solumak ve yaşamak ayrı güzel.
Kanyona yaklaşırken…
Önemli bir meydana bağlayacaktı bu cadde beni, Plaza España’ya yani İspanya Meydanına. Biliyordum ki orada bir kahve arası verecek, ve her bir köşeye detaylıca bakıp zamanda bir yolculuğa çıkacaktım. Kanyonun her iki yakasını birleştiren Puento Nuevo ( Yeni Köprü ) 2 asırdır bütün ihtişamıyla karşımda duruyordu. Uçurumlar üzerinde kurulan ve iki tarafı birbirine bağlayan bu köprüde, birden yaşananlar canlanıverdi gözlerimin önünde…
Kanyondan 120 metre yüksekliğinde olan bu köprüden aşağıya baktığınızda, manzaranın yarattığı duygular karışık. Ürkütücü ama doğanın gücüne insanın nasıl çareler yarattığının adeta bir ispatı niteliğinde. Alt tarafta kalan ve Romalılar tarafından inşa edilen, şu anda ise kullanılmayan Puento Viejo ise fotoğraf sevenler için harika bir ortam sunuyor. Ernest Hemingway’in ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ un ilham kaynağı bu topraklar, bu kent. Kurşun harcamamak adına, elleri kolları bağlanan faşistler bu uçurumdan, aşağıda bulunan Tajo nehrine atılmışlardır.
İspanya iç savaşını anlatan bu romanı, adeta an be an yaşıyorsunuz. Kanyon kireçtaşından oluşmuştur ve kenti bir bıçak gibi ikiye ayırır. Aşağıda kalan Tajo nehri şelaler yapıp akıyor, tepeler ise kaktüslerle bezenmiş. Hayran kalacağınız bu manzarayı izlemekten kendiniz alamıyorsunuz. O yüzden birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur güzel Ronda. Sinemacı Orson Welles, Fransız yazar Alexandre Dumas, Alman şair Rainer Rilke ve İngiliz ressam David Bomberg kentin hayranları arasındadır.
Alman şair Rilke’nin , Reina Victoria otelinde kaldığı 208 numaralı oda ise müzeye çevrilmiştir. Zamanda yolculuğun diğer bir adıdır Ronda. Balkonundan göreceğiniz manzara ürkütücü olduğu kadar gerçektir ve bir tablo gibidir. Saatlerce izlersiniz ve tadına doyamazsınız…
Köprüden geçip, patika ve kaktüslü yollardan, köprüyü uzaktan görmek için aşağıya doğru inmelisiniz. Aşağıdan gördüğünüz manzaranın perspektifi sizi bir daha şaşkınlığa düşürecektir. Uçuruma bakan ve uçurum kenarında yapılmış beyaz evler, köprünün duruşu, yeşilin koyuluğu, yaşanan tarihsel olaylar sizi bir süre sessizliğe götürecektir.
İspanya’nın En Eski Arenası
Gidilecek en önemli yerlerden biri aklımda, tekrardan köprünün karşısına geçerek İspanya’nın en eski boğa güreşi arenalarından biri olan Plaza de Toros’a gitmek için yola koyuldum. 1785 tarihinde Martin de Aldehuela tarafından bitirilen bu arena, tarihe adına altın harflerle yazdıran bir çok matadora ev sahipliği yapmıştır. En akılda kalan matadorlardan biridir Pedro Romero. 5600 boğaya karşı mücadeleyi kazanmış ve Boğa Güreşleri Babası olarak hafızalarda yerini almıştır. Sarı toprak-kumlu zeminde yürürken, arenanın heybetli duruşu, ortamda ki sessizlik, yapılan yüzlerce boğa güreşini hissettirmeye yeter de artar bile. Aynı zamanda Madonna ‘ Take A Bow’ adlı video klip çekimini de 1994 yılında bu Arenada yapmıştır. Günümüzde ise konserler ve sanatsal etkinlikler için kullanılan bu Arena da , sadece Eylül ayında Perdo Romero anısına boğa güreşleri yapılmaktadır.
Ronda’da zaman durmuş. Ronda’da telaş yok, koşuşturma yok. Ronda eski tarihi bugün bile yaşayan bir kent. Bu tarihi kentin sokaklarında yürürken her dakikanın tadını çıkarmalısınız. Her şeyi fotoğraflamaya çalışmayın, bence yaşayın derim. Çünkü hiçbir kare, gördükleriniz kadar gerçek ve güzel olmayacaktır. Güzel Ronda, tekrardan görüşebilmek dileğiyle, şimdilik hoşçakal!
Comment (0)