İspanya denilince belki de ilk etapta aklınıza gelmeyen destinasyonlardan birindeyim bu sefer, Pais Vasco yani Bask bölgesi… Bölgenin en büyük şehirlerinden biri olan Bilbao’dan herkese merhaba. Atlantik Okyanusunun Biskay körfezinde konumlanmış Bilbao, birçok açıdan İspanya’nın yıldız kentlerinden biri. Konuşulan dilden tutun, yaşam tarzına, eğitim ve sanatın geldiği noktadan tutun gastronomiye her detay burada çok ama çok zengin. Bilbao’yu bir de benim kalemimden tanıyın isterim, işte size Bilbao gezi rehberim.
Sabahın ilk saatlerinde vardığım kent, yeşilin her tonu ben de var dercesine gururluydu. ‘’Sen hiç bu kadar yeşili ve yeşilin tonlarını bir arada gördün mü?’’ duruşunu, bana her haliyle hissettirdi. Aslında laf aramızda Bilbao kentine ilk ziyaretimi 2009’da, ikincisiniyse 2012 yılında sevgili rehber arkadaşım Ali Oğuz ile yapmıştım. Hatta Ali ve ben, Türkiye’de ki birçok tur operatörünün, direk uçuş ile döneminin, ilk Bilbao turlarını gerçekleştirmelerinde ilham kaynağı olmuştuk.
Sonrasında, Bilbao birçok gezginin, ruhu gezgin olanların, gezi rehberlerinin ve gurmelerin tercihi olmaya başlamıştı. O günlerde kendisine de demiştim, umarım bir gün bu nadide kenti kaleme alma şansım olur, Ali’de bilirdi ki yazı dilim ve bilgilerim buna çok uygundu. Ne de olsa kendisi ‘Renklerin Dansı İspanya’ adlı kitabı yazan ve engin bilgisi olan rehberlerden biriydi.
Nereleri Gezmeli?
Nervion Nehri kıyısında ki otelimize, valizlerimi bırakıp anılarımı güncellemeye başlamak için yola koyuldum. Nehir şehrin tam ortasından geçer, özellikle okyanusta ki gel-git hareketleri Bilbao Halici’ni oluşturmuş ve kentin önemli bir liman kenti olmasını sağlamıştır. ‘’Kenti yürüyerek gezmenin tadını çıkarmalı…’’ dedim kendime ve ilk ziyaret noktalarımdan biri olan Guggenheim müzesinin önünde buldum.
Adeta bu müze, grimsi bir sanayi şehri olan Bilbao’yu renklere boğmuş, imajını ve çehresini değiştirmişti. Tasarımı, ünlü mimar Frank Gehry tarafından yapılmıştır. Titanyum eğrileri ve cam atrimuyla çağdaş sanatın en önemli yapılarından biridir. Karmaşık ve rastgele kıvrımlardan oluşan bu yapı adeta kentin simgesi. Özellikle bu rastgele kıvrımlar, ışıkla birlikte renk cümbüşüne dönüyor. Gündüz emdiği ışığı gece yansıtan bu titanyum kıvrımlar, Nervion Nehri’nde sanki bir gemi yansıması yaratıyor.
20. yüzyılın çağdaş sanatını odak noktası olarak alan bu müzede daimi koleksiyonlar var. Ve şimdi nefesleri tutun, ‘’Dan Brown’ın son romanı olan ‘Başlangıç’ın esin kaynağı olan müzenin ta kendisindeyim.’’ Bu roman Bilbao, Sevilla Barselona ve Madrid parkurunda geçiyor. Tüyler diken diken…
Ama benim bir diğer önerim de denk gelirseniz ayda bir ‘Art After Dark’ gece ziyareti, düzenlenmektedir, muhakkak katılmalısınız, inanılmaz gizemli ve büyülü!
Ayrıca müzenin hemen girişindeki Jeff Koons tarafından yapılan toprak, çelik ve binlerce gerçek çiçekten oluşan sevimli köpek anıtı, müze öncesi harika bir foto molası. Dışarıda olan ve dikkatimi çeken eserlerden bir diğeri de çağdaş heykel sanatının öncü isimlerinden Fransız sanatçı Louise Borgeois tarafından yapılan ‘Maman’ ismini verdiği dev örümcek heykeli. Bronz ve çelikten yapılan heykelin başı ve vücut kısmı sekiz ince bacak tarafından desteklenirken, gövdenin tam alt kısmında, gri ve beyaz mermerden yapılan yumurtalar yer almakta. Maman Fransızca ‘anne’ anlamına gelir. Sanatçı erken yaşta kaybetmiş olduğu annesini akıllı, sabırlı ve en iyi arkadaşı olarak görmüştür. Örümceğin bacaklarının ince olması kırılganlığı, çelikten olmasıysa dayanıklılığı vurgulamıştır.
Nervion Nehri üzerinde bulunan Zubizuri Köprüsü, nehir manzarasını en iyi alabileceğiniz noktalardan biridir. Tabi ki buraya da Santiago Calatrava’nın yaratıcı ruhu dokunmuştur.
Gastronomi
anat burada her noktada, her köşede, her alanda öyle ki gastronomiyi bile etkilemiş… Kentin eski bölgelerine doğru gitmenin vakti gelmişti ve zaman pintxos zamanıydı. Gastronominin yıldızı Bilbao’da herkesin bulması kolay, önerilen ve onaylanmış, Michelin yıldızlı restoranlardan tabi ki bahsetmeyeceğim. Yerel halkın gittiği, meydanlarda olmayan, sokaklarda aralarda kalmış pinxos restoranlar benim sevdiklerim. Nedir bu pintxos?
Bir dilim ekmek üzerine deniz ürünlerinden tutun sebzeye, ete kadar birçok farklı içeriğin bir araya gelip ekmeğin üzerine bir kürdan ile sabitleştirildiği, üç-dört tane yediğiniz zaman doyum noktasına ulaşacağınız, ama çok sevdiğiniz için yemeye duramayacağız lezzet bombaları… Basklar yemeyi severler. Ortamın coğrafyası bunu tetikleyen. Bir tarafta gel git yaşayan bir deniz ve deniz geri çekildikçe kayalara takılı kalan binlerce değerli deniz ürünleri, bir tarafta yağmur ormanları ve doğal koşullarda bu alanlardan beslenen hayvanlar. Nitekim sonuç başarılı bir gastronomi.
Ortaçağa yolculuk
Las Siete Calles veya Casco Antiguo (Yedi sokak veya Eski bölge ) Bilbao’nun orta çağ döneminden kalan mahallesidir. Aynı zamanda Neo Klasik tarzıyla Plaza Nueva‘da (Yeni Meydan) bu bölgededir. Buralar işte hep pintxos barlarla ve restoranlarla doludur. Bar Plaza Unamuno’da yer alan Bar Bacaicoa’da champiñones a la gloria (sıcak peynirli mantar), Bar Fermin’de pintxho de anchoa, guindilla y aceituna sobre pan y aceite de oliva ( ekmek üzerinde kürdanda turşu biber, yeşil zeytin, ve zeytinyağı ), Basta’da los mejillones ( midye dolmayı ), Café İruña’da pintxo moruno (kuzu şiş), Txiriboga’da las croquetas ( kroket), El Huevo Frito’ da los huevos con bacalao (yumurtalı morina balığı ) ve Bar Globo’da txangurro gratinado yiyeceklerini kesinlikle denemelisiniz.
İçecek olarak ise muhakkak bir txacoli eşlik etmeli. Bask bölgesine özgü bir çeşit az alkollü, hafif köpüklü ve asitli bir şarap. İlk başta sevmeyebilirsiniz ama kentten ayrılırken bir şişe ile döneceğinizden eminim. Tabi ki tatlı da söyleyeceğim, Bilbao ile özdeşleşen Las Carolinas. İnanılmaz lezzetli, Don Manuel ve Artagan da, eğer pintxoslardan yer kalırsa, muhakkak tadılmalı.
Restoran isimlerini yazarken çok dikkat etmeye çalıştım çünkü tamamı Baskça. Bölgede konuşulan dilin ismi. Peki kim bu Basklar? Dilin tarihi, kültürleri, yaşam tarzları neler? Atlantik Okyanusunun kıyısında kalan şirin mi şirin Bask köyleri, manzaraları, doğası ve gel-gitten etkilenen kasabalar ve sörf köyleri, gizli kaleler, şatolar ve köprüler. Anladım ki tek bir yazıya sığdıramayacağım kadar çok şey var bu bölgede. Şöyle yapmaya karar verdim, gelecek hafta ki yazımda bunlardan olsun.
Yorum (0)