Denizden gittikçe uzaklaşıyor, Barcelona’dan yaklaşık 620 km. uzaklıkta olan ve ülkenin tam ortasında bulunan şehre doğru uzanıyoruz. Doğru tahmin, Madrid’teyiz!

Her başkent gibi o da nazlı, alımlı… İstanbul, Londra, Berlin ve Paris’ten sonra Avrupa’nın en kalabalık 5. kentidir. Yıl içinde bir çok sanat ve müzik aktivitesine ev sahipliği yapan ve 24 saat yaşayan bir şehirdir. İspanyol kökenli bir bölge olan Madrid, aynı zamanda Avrupa’da ciddi, başarılara imza atmış, dünyaca ünlü futbolcuları bünyesinde barındıran, futbol takımlarına sahiptir.

Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve yağışlı geçtiği bir iklime sahiptir. Hava sıcaklıkları nadiren 0°C’nin altına düşer. Hava sıcaklığı yaz aylarında gündüz 27-31°C arasında değişir. Kış aylarında ise gündüz genelde 8-12°C, geceleri ise 2-5°C arasındadır.

Madrid Tarihi

932 tarihli kayıtlara göre, Arapça ‘ su kanalı’ anlamına gelen Macerit, bugün ki adıyla Madrid, Manzanares Irmağı’na bakan kayalık bir çıkıntı üzerinde kurulu Alhazar’ın çevresinde gelişmiştir. 1083 yılında şehir Müslümanların elinden Kastilya Krallığına geçer. 1466 yılında, depremde yıkılan Alcazar’dan sonra yapılan Ortaçağ Kraliyet Sarayı , kentin hızlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olur. Ülkenin tam kalbinde bulunan Madrid şehrini, 1561 yılında Hristiyan Kral II.Felipe başkent yapmayı uygun bulur. Şehir 1759-1788 tarihlerinde, yani III. Carlos döneminde, geniş meydan ve caddelerin yapılmaya başlamasıyla planlı bir şekilde gelişmeye ve büyümeye başlar.

Ancak ilerleyen dönemlerde, 1800-1815 tarihleri arasında Napolyon savaşları sırasında Madrid Fransız işgali altına girer. O yıllarda tahta geçen Bonaparte, Madrid’in milli ayaklanmada büyük bir rol oynamasına yardımcı olur. 19.yüzyılın ikinci yarısında, kente modern bir görünüm kazandıran, yapılaşma başlar. İspanya 1936-1939 iç savaşı sırasında ağır şekilde yara alan Madrid, büyük bir yıkıma uğrar ve hasar görür. Asıl olarak bundan sonra geniş bir onarım sürecine giren şehir, 1960 yılından sonraki dönemlerde tarihi yapıları koruma tedbirleriyle ciddi bir şekilde gündemde ki yerini alır.

Ne yiyelim, ne içelim?

Tarihi binaları, dünyaca ünlü müzeleri yanında mutfağıyla da önemli bir yere sahiptir Madrid. Geceleri geç saatlerde yaşamın başladığı şehirdir Madrid… Gece boyunca yenilen tapas (zeytinyağı-kekikli ekmek, közde badem, peynir, patates, balık ve mevsim sebzeleriyle hazırlanan bir tür meze) dolu doludur ve doyurucudur. Tapas kültürü, ülkenin genelinde önemli bir yer alır. Genel olarak Madrid’te öne çıkan lezzetler arasında Sopa de Ajo (Sarımsak çorbası), Caracoles (salyangoz türleri), Cocido Madrilleño (Sebzeli Nohut) en gözde yemekler arasındadır. Bir de Madrid’ te özel olarak yapılan “Bocadillo de Calamares’ ekmek arası kalamar ise süper doyurucu ve lezzetlidir. Puerta del Sol’dan, Eski tarak fabrikasının bulunduğu sokağa girince ilk solda bulunan mekan en lezzetli ekmek arası kalamar yapan yerlerden birisidir. Buna ek olarak, patates, et ve yumurtadan yapılan ‘Huevos Rotos’, görünüşü bizim tulumba tatlısına, tadı ise İzmir lokmasına benzeyen çikolatalı hamur tatlısı ‘Churros con Chocolate’, patatesli tortilla ‘Pincho de Tortilla’ muhakkak Madrid’te denenmesi gereken lezzetler arasındadır.

Mutlaka görün!

Etkileyici bir mimariye sahip olan Madrid’te yapılacak, gezilecek ve görülecek çok şey vardır. Şehrin en büyük ve en eski meydanlarından biri olan Plaza Mayor’da muhakkak oturmalı, birşeyler içmelisiniz. 1619 yılında inşa edilmiş bu meydanda, 136 bina ve avluya açılan 437 balkon bulunmaktadır. Bu balkonlar bir çok boğa güreşlerine, engizisyon mahkemelerinde cezalandırılan ve yakılan insanlara şahit olmuşlardır. Bu balkonların dili olsa da ahh bir konuşsalar dememek imkansız neredeyse.

Kentin gurur duyduğu Centro de Arte Riena Sofia, Museo Thyssen-Bornemisza ve Museo del Prado’ ya mutlaka bir gününüzü ayırın. Picasso, Goya, Velazquez ve El Greco gibi İspanyol ustalarına bir o kadar yakın hissedin. Madrid’in dünyaca ünlü arenası Las Ventas’ta, Ekim ve Mayıs aylarında boğa güreşleri düzenlenmektedir. San İsidro festivali boyunca, hemen hemen her gün boyunca boğa güreşi izlemek mümkündür.

1850 tarihinde açılan dünyaca ünlü Madrid Operasında (El Real ya da Teatro Real) vaktiniz varsa bir gösteriye gidilmelidir. 18 yüzyılda Bourbonların, yani o dönemde ki yönetimde bulunan ailenin idari binası olan Palacio Real’i ( Kraliyet Sarayı), 17. yüzyılda Kral II. Felipe tarafından yaptırılan ve günümüzde sanat müzesi olarak kullanılan tarihi bina Monasterio de las Descalzas Reales’i, Kral III. Charles tarafından şehre giriş kapısı olarak tasarlanıp neoklasik üslupta yaptırılan Independencia’yı (Alcala Kapısı) listemizin olmazsa olmazlarından.

12 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş, 17.yüzyılda Retiro Sarayı’nın bir bölümü olarak düzenlenmiş ve İspanya iç savaşı sırasında hasar görse de park içindeki bitki, çeşme, havuz, anıt, heykeller ve bahçe düzenlemeleri ile muhteşem park Retiro Parkı, Madrid’in tarihi dokusu içine yerleşmiş en popüler alışveriş merkezi alanı olan ve şehrin kuzeyinde bulunan Gran Via’yı , Santiago Bernabeu stadını, Metropolis Binası’nın muhteşem kubbesi ve heykellerini, Plaza Cibele’yi ,ünlü İspanyol yazar, şair ve oyun yazarı Miguel de Cervantes Saavedra’nın anıtının bulunduğu Plaza España’yı ( İspanya Meydanını), Sant Miguel Marketini ve Antik Mısır mimarisine ait ve bir kaç çalışmayı da içeren Mısır hükümeti tarafından İspanya’ya bağışlanan Debod Tapınağını muhakkak görmelisiniz.

Puerta de Sol

En bilinen, en kalabalık, en hayat dolu, en canlı… Madrid’e gelipte buraya gitmeyen olmaz kesinlikle. Herkesin yolu en az bir kere olsa da düşer, Puerta del Sol meydanına… ‘ Güneşin Kapısı’ anlamına gelen bu meydan size bir çok seçenek sunar. Madrid’te yolunuz hep Sol’e çıkar.

15.yüzyılda kent etrafında ki girişlerden birisiymiş Güneşin Kapısı. Meydan, isimini o dönemlerde girişin doğuya bakmasından kaynaklanan ve orda bulunan güneş motifinden almış. Eskiler demişken, İspanyolların ‘Casco Historico’yani ‘tarihi bölge’ dedikleri bu yerlerde, sokak başlarında hem resim, hem de yazılı sokak levhaları görürsünüz. Bunun amacı ise okuma yazma bilmeyen insanlara da hitap ederek, belirtmekmiş sokak isimlerini. Bu meydanda şehrin simgesi haline gelen Koca Ayı ve Yemiş ve meydanla özdeşleşmiş olan Tio Pepe isimli içkinin reklam panosu dikkatinizi çekecek. Bir rivayete göre ayıya dokunursanız, kısa bir süre içinde tekrar Madrid’e döneceksiniz demekmiş. O yüzden biraz aşınmış bulursanız hiç şaşırmayın.

Meydanda bulunan atlı heykel bugüne kadar kentin güzelleşmesine en fazla hizmeti geçen, meydanlar ve caddeler açtıran kişiye ait: Kral III. Carlos. Meydanın en eski binalarından Casa de Correos (Postane binası) bir zamanlar Diktatör Franco döneminde Emniyet binası olarak kullanılmış ve politik suçlardan dolayı bir çok kişi işkence görmüş. Binanın üzerinde ki saat kulesi ise 19. Yüzyılda inşaa edilmiş. Bu saat kulesi her yıl 31 Aralık’ta Madridlilere bizzat meydanda hizmet vermekte. Saat tam 12’de kulenin çanı çalıyor ve meydanda toplanmış onbinlerce kişi on iki vuruşunu bekliyor elinde 12 adet üzümle.. Casa de Correos’un önünde ise İspanyol karayollarının başlangıcı sayılan 0 noktası taşı bulunuyor.

Eğer soğuk zamana denk geldiyse Madrid geziniz, meydanda sıcak çikolata ve churros yemeden ne olur dönmeyin. Kendinizi sadece bu meydandan aralara açılan sokaklara atın ve kaybolun. En nihayetinde 10 tane farklı sokağın buluştuğu Puerta del Sol meydanında tekrardan bulacaksınız.

Nerelere akalım?

Gündüzleri kadar geceleri de hareketlidir kentin. Sabaha kadar eğlenebilirsiniz. Eğlence mekanlarının tamamı sabaha kadar açıktır ve her zaman gelen konuklarını ağırlar. Cumartesi geceleri her yer doludur, içeriye girmek için 1 saat kadar kuyrukta bekleyebilirsiniz. Madrid’te bulunan barlar ve gece klüpleri Avrupa’da isim yapmış yerlerdir. Teatro Kapital, Joy Eslava ve Madrid Arena eğlenceye doyabileceğiniz mekanlar arasındadır. Onun dışında Puerta Sol etrafında ki sokaklarda da eğlence yoğunlaşmıştır. Barco, Weekend ve Chango’ da uğranması gereken mekanlardandır. Gece geç biten yemeklerin nedenlerinden biride eğlence mekanlarının geç açılmasıdır. Madrileño olarak adlandırılan yerli halk, küçük ve sokak aralarına sıkışmış, yerel yerlerde  eğlenmeyi tercih etmektedirler.

Ulaşım

Madrid Barajas Uluslararası Havaalanı şehir merkezi olan Puerta del Sol’a 13 km.uzağındadır. 06:00 ile 01.30 arasında çalışan metro ile Madrid’in her yerine rahatça ulaşabilirsiniz ve çok uzun bir metro hattına sahiptir. Onun dışında otobüs, tren, taksi, araba ve bisiklet sıklıkla kullanılmaktadır. Havalanından kente ulaşmak için, 8 numaralı otobüse binip Nuevos Ministerios metro istasyonunda inebilirsiniz.
Madrid toplu ulaşım alanında dünyanın en iyileri arasındadır ve Londra’dan sonra Avrupa’nın ikinci büyük metro hattına sahiptir.
Metro ve otobüslere aynı bilet ile binilebilir. Metro hattından çıkmadığınız sürece aynı bilet ile ne kadar uzak olsa da istediğiniz yere gidebilirsiniz. Biletleri, metro istasyonlarından, gazete bayilerinden almanız mümkündür.

Nerede kalalım?

Avrupa’nın en eski ve tarihi şehirlerinden biridir Madrid. İslam, Arap, Avrupa ve Hristiyan kültürlerinin bir sentezidir ve bu karışımın en önemli özelliklerini taşır. Her yıl binlerce turist çeken şehirde konaklama çok önemli bir yer taşımaktadır ve şehir konaklama açısından bir hayli iyi durumda olan bir şehirdir. Geniş, modern ve tarihi oteller yanında, butik, küçük otellerde konaklama için idealdir. Daha çok Gran Via’da bulunan oteller hem ulaşım açısından kolay, hem de konum olarak bir çok noktaya çok çok yakındırlar. Onun dışında Sol Meydanında ve ara sokaklarda da bütçeye uygun temiz, şık ve merkezi otelleri bulmakta fazlasıyla mümkündür.

İnfografik

Madrid gezi rehberimizi, Madrid ve Barselona’yı karşılaştırdığımız infografik ile tamamlıyoruz. Umarım keyif almışsınızdır. Bir sonraki şehirde görüşmek dileği ile… OlaSpain Ekibi…

Madrid İnfografik